Newcastle ’dan aşılama ile koruma
Dünyada ve ülkemizde tavuk yetiştiriciliği işletmelerinde yaşanan Newcastle hastalığı (ND) gibi solunum yolu enfeksiyonları, antibiyoterapi olanağı sağlamadığı için bütün biyogüvenlik ve aşılama çabalarına rağmen önemli ekonomik kayıplara yol açmaya devam etmektedir.
Newcastle Hastalığı ve Broylerlerin Aşılama ile Korunması
Newcastle Hastalığı (ND), Enfeksiyöz Bronşitis (IB), Metapneumovirus enfeksiyonları gibi virüslere bağlı ortaya çıkan solunum yolu enfeksiyonları, bakteriyel kökenli enfeksiyonlar gibi antibiyoterapi seçeneklerine olanak tanımadıkları için, ancak aşılama ve daha yüksek biyogüvenlik tedbirleriyle kontrol altına alınabilirler.
Türkiye’de geçen 5 yıl içerisinde gözlenen ve aşılamalara rağmen IB vakalarının devam etmesi dikkat çekmiş ve tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de yürütülen “Tübitak” destekli bir Avrupa Birliği projesi kapsamında ülkemizdeki sorunların, hemen hemen tümüyle patojenik bir IB genotipi veya bir varyantı tarafından oluşturulduğu ortaya çıkarılmıştır. Güncel olarak, bu genotipe yönelik aşıların ithali ve bu aşıların ülkemizde uygulamaya sokulması ile sorunlar yıllar içinde tedrici bir biçimde seyrelmeye başlamıştır. Bu durum, çalışmalarımız açısından onur verici olmuş ve diğer taraftan sektörün ve ülkemizin ekonomik kayıplarının önlenmesi yönüyle de yerini bulmuştur.
Ülkemizde önemli bir başka solunum yolu enfeksiyonu olan ND sorunlarının, klinik olarak bazen yaygın biçimde, bazen şiddetli ve bazen ise orta düzeyde problemlerle devam ettiği bilinmektedir. Ülkemizde ND konusunda yapılan çalışmalar genellikle Bornova Veteriner Araştırma Enstitüsü araştırıcısı Dr. Fethiye Çöven ve arkadaşları tarafından yapılmıştır.
ÜLKEMİZDEKİ NEWCASTLE HASTALIĞI ARAŞTIRMA VERİLERİ
1993-1996 yılları arasındaki veriler
1988-1991 yılları arasında yapılan bir çalışmada, Ege Bölgesi’ndeki çeşitli tavuk çiftliklerinde görülen ND salgınlarında; 7 tavuk, 1 hindi ve 1 güvercin olmak üzere toplam 9 virüs izolasyonu yapılmış ve izole edilen virüsler viscerotropik velojenik ND virüsleri (NDV) olarak gruplandırılmışlardır.
Güney Marmara Bölgesi’nde 1991 – 1993 yılları arasında yapılan bir çalışmada, ND’nın problem olduğu işletmelerde, köy tavukları ve güvercinlerden NDV’leri izole edilmiş ve tüm izolatların velojenik virüsler olduğu yapılan patojenite testleri ile ortaya konulmuştur. Yapılan ileri karakterizasyon testlerinde, bu izolatların 1991-1995 yılları arasında Portekiz’de ortaya çıkan salgınlardan izole edilen virüslerle çok benzer olduğu tespit edilmiştir. İki ülke arasında coğrafik/epidemiyolojik bir ilişki olduğu bilinmemesine rağmen, aynı antijenik karakterde olan bu virüsün Türkiye’ye nasıl geldiği bilinmemektedir.
Türkiye’de yaşanan yoğun Enfeksiyöz Bursal Hastalığı salgınları sırasında, 1990-1995 yılları arasında bu hastalık ile ilgili yapılan çalışmalarda; hastalığın görüldüğü sürülerin bir kısmında bacaklarda felç ile karakterize sinirsel semptomların varlığı da dikkati çekmiş ve bu sürülerin % 49,4’ünde Enfeksiyöz Bursal Hastalığı virüsünün yanı sıra, HA aktivitesi olan virüslerin varlığı da tespit edilmiş ve yapılan identifikasyon çalışmalarında bu virüserin NDV’leri olduğu ortaya konmuştur.
İzmir ve Manisa yöresinde 1993-1996 yılları arasında evcil ve yabani güvercinlerde çok sık görülen ve ND’nin sinirsel formuna benzeyen hastalık olgularında, İzmir ve Manisa illeri ve çevresinde bulunan, hastalık semptomu gösteren 8, sağlıklı görünümde olan 1 evcil güvercin sürüsünden ve ölü olarak bulunan 3 kumrudan alınan organ materyallerinden virüs izolasyonu yapılmış ve HA aktivitesi olduğu saptanan izolatların PMV-1’e karşı hazırlanan antiserumlar kullanılarak yapılan HI testlerinde inhibe oldukları saptanmıştır. Weybridge Merkez Araştırma Laboratuvarı’nda monoklonal antikorlar kullanılarak yapılan ileri karakterizasyon testlerinde 5 güvercin ve 2 kumru izolatının PMV-1’in bir varyantı olan ve “güvercin suşu” olarak adlandırılan PPMV-1 (PPMV-1) olduğu ortaya konmuştur.
1993-1996 yılları arasında yumurtacı ve broyler sürülerde yapılan bir çalışma, ND şüphesinin olduğu Manisa, İzmir, Bursa, Ankara ve Konya illeri ve çevresinde toplam 15 mihrakta yürütülmüştür. Bu sürülerden alınan örneklerden izole edilen virüsler, Avian Paramyxovirus-1 olarak identifiye edilmiş ve yapılan patojenite testlerinde izolatların mezojenik ve velojenik karakterde suşlar olduğu ortaya konulmuştur. Bu izolatlar arasından seçilen 3 örnek AI/ND konusunda AB/OIE/FAO Referans Laboratuvarı olarak görev yapan, İngiltere Weybridge Merkez Veteriner Laboratuvarı’nda monoklonal antikorlar kullanılarak yapılan ileri identifikasyon çalışmalarında, 1 izolatın “güvercin tipi” PPMV-1, diğer iki izolatın ise velojenik karakterde PMV-1 olduğu tespit edilmiştir.
1997-2012 yılları arasındaki veriler
İzmir yöresinde 1997 yılında yapılan bir çalışmada, evcil güvercinlerde PMV-1 enfeksiyonu seroepidemiyolojik olarak çalışılmış, alınan kan serumlarının % 80,3′ ünde PMV-1’e ait antikor titresi saptanmıştır. Aynı zamanda bu güvercin sürülerinde klinik olarak da ND’a özgü tipik semptomların bulunduğu bildirilmiştir.
1999 yılında güvercinlerde PPMV-1 salgını konfirme edilmiştir.
2010-2012 yılları arasında, Türkiye’nin değişik bölgelerinden güvercin ve köy tavuklarında görülen vakalardan izole edilen ve mezojenik/velojenik karakterde olan NDV suşlarından 3 tanesinin PPMV-1 olduğu tespit edilmiştir. Bunlardan ikisi güvercinden, 1 tanesi ise köy tavuklarından izole edilmiştir.
2012 yılında yapılan bir çalışmada, NDV genotip 5a Konya, İzmir, Erzurum, Muğla, Malatya ve Adana’da köy tavuklarında salgınları belirtilmiştir.
NDV’larında immuniteyi çok önemli olarak aşabilecek IB gibi farklı genotipler / serotipler / protektotipler söz konusu değildir. Bununla beraber ND vakalarının aşılamalara rağmen sahada gözlenmesinin hastalığın etkeni olan velojenik NDV’larının muhtemelen epidemiyolojik genotipik bazı farklılıklarına ve/veya bunlara karşı aşılamalarla elde edilmesi beklenen bağışıklık (immunite) düzeylerindeki bir şekildeki yetersizlikler nedeniyle ortaya çıktığı düşünülmektedir.
NEWCASTLE HASTALIĞI TANIMI
ND Paramyxoviridae ailesinin, Paramyxovirinae alt-ailesinde yer alan Avulavirus cinsi (genusu) içinde bulunan avian paramyxovirus tip 1 (APMV-1)’in virulent suşları tarafından oluşturulan viral bir hastalıktır. NDV segmentsiz bir 15Kb büyüklüğünde RNA içerir. Virüs temel olarak, Nükleoprotein (NP),Fosfoprotein (P), Polimeraz (L), Matrix (M), Füzyon (F), Hemaglutinin (HN) ve P bölgesinde bir “frameshift” değişimiyle oluşan V proteinlerini içerir.
NDV’unun en karakterisitik özelliklerinden biri farklı suşlarının patojenitelerinde gözlenen büyük değişikliklerdir. NDV’ları bu bağlamda 5 patotipe (patolojik tipe) ayrılır: Viscerotropik velojenik, nörotropik velojenik, mezojenik, lentojenik veya solunumla ilgil ve asemptomatik
Birçok kuş türü (yaklaşık 250 tür) yüksek ve düşük virülensli APMV-1 enfeksiyonuna duyarlıdır. Ancak bu kuş türlerinde klinik semptomlar çok değişkendir ve bu klinik tablo virüs, konakçı türü, konakçı yaşı, diğer organizmalarla enfeksiyon, çevresel stres ve immun durum gibi farklı faktörlere bağlıdır. Bazı durumlarda, olağanüstü virülent virüsler, hiç bir semptom gözleyemeden yaşanan ani ölümlere neden olurlar. Bundan dolayı, klinik belirtiler çok değişkendir ve diğer birçok faktörden etkilenir. Bu sebeple klinik semptomlar patognomonik tanısal bir değer bir değer taşımaz. Duyarlı kuşlar da bile NDV’leri çok farklı klinik tablolar oluşturur. Bu nedenle ND hastalığı net olarak günümüzde, Avrupa Birliği tüm üye ülkelerinde, Avrupa Ülkeleri Komisyonu’nun Direktif 92/66/ECC’inde tanımlanmaktadır. OIE (Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisi) bir ND salgını için bu direktifi kabul etmektedir. Bu direktif şu şeklidedir: ND vakasından izole edilen virüsün günlük civcivlerdeki (Gallusgallus) intracranial patojenite indeksi (ICPI)’nin 0,7 veya daha yukarı olması veya virüsün F1 (füzyon proteini)’nin N-terminalinde rezidü 117’de fenilalanin amino asidi bulunuşu ve F2 proteininin C-terminalinde çoklu (multiple) temel amino asitlerin gösterilmesi sayesinde ND tanısı konur. Bunun için ilk önce M geni, daha sonra M geni pozitif örneklerdeki virüsün füzyon genine yönelik bir “reverse transriptase polymerase chain reaction” (RT-PCR) ve PCR ürününün dizilemesi ile C-terminaldeki çoklu amino asit patterni belirlenebilir. Çoklu temel amino asitten kasıt residü 113-116 arasında en az 3 arjinin veya lizin bulunmalı anlamına gelir. Bu karakteristik amino asit patternini göstermeyen virüsün mutlaka ICPI testi ile değerlendirilmesi gerekir.
NDV SINIFLANDIRILMASI
Dünyada farklı coğrafyalarda NDV’unun (veya APMV-1) farklı genotipleri dolaşmaktadır. Diğer bir deyişle, NDV her ne kadar birer APMV-1’seler de, antijenik ve genetik farklılıkları tanımlanmış durumdadır.
NDV’larının sınıflandırılmasında 2 sistem kullanılmaktadır. Bunlardan hangisinin daha uygun olduğu konusunda bir uzlaşma da sağlanamamıştır. Bunlardan ilkinde, NDV 6 kökene (lineage, soy) ve 13 alt kökene ayrılmaktadır. Sonradan bunlara 3 ek alt köken daha eklenmiştir.
İkinci bir sistem ise NDV’ünü iki büyük bölüme ayrır: Sınıf I ve Sınıf II (Class I ve Class II). Sınıf I kendi içinde 9 genotipe, Sınıf II ise 10 genotipe ayrılır. İki sistemin de sınıflama temelinde genomik enformasyon olduğu için aralarındaki bazı farkların pek önemi yoktur.
Bu yazıda, ikinci sınıflamayı kullanılacak. APMV-1 virüsleri (veya NDV’ları) en az 3 farklı genom uzunluğuna sahiptir; 15186, 15192 ve 15198 nükleotid. Sınıf I virüsler tavuklar için avirülenttir (bir adet virülent istina saptanmıştır.) ve su kuşları (Anatidae) ve yağmur kuşlarında saptanmıştır. 9 genotipte bulunan bu virüslrerin genom uzunluğu 15198 olup, yabanıl kuşlar ve kuş marketlerinde yaygın olarak tüm dünyada mevcutturlar. Sınıf II virüsler daha detaylı bir biçimde incelenmişlerdir ve 10 genotipe (I-X) ayrılırlar. Eski (early, 1930-1960 yılları arası) genotipler olarak düşünülen I, II, III, IV ve IX 15186 nukleotid uzunluğunda genoma sahiptir. Geç (late, 1960 sonrası) virüsler V, VI, VII, VIII ve X 15192 nukleotidlik bir genoma sahiptir ve 1998-2000 yıllarında Avustralya’daki salgın haricindeki Sınıf II genotip I virüsleri düşük virulenslidir ve bazıları canlı aşı olarak kullanılırlar (chicken/Australia/QV4/1966 ve chicken/N. Ireland/Ulster/1967). Sınıf II genotip II tüm dünyada düşük virulensli aşı virüslerini barındırır (LaSota, VH, B1 ve VG/GA). Bu genotipte bir de nörotropik virülent bir chicken/U.S. (TX) GB/1948 izolatı bulunur ve ABD’de ND ticari aşılarının etkinlik denemelerinde “challenge” suşu olarak kullanılmaktadır. Genotip III virüsler çoğunlukla 1960 öncesinde Japonya’da izole edilmiş, daha sonra 1969 ve 1985’de Taiwan’da ve 1990’da Zimbabwe’de saptanmışlardır. Genotip IV, 1970 öncesi Avrupa’da predominant virüs olarak bilinmektedir. Genotip V, VI, VII ve VIII şu anda tüm dünyada dolaşan predominant ve sadece virulent suşları içerir. Genotip V, 1970’de Güney ve Orta Amerika’da ve Avrupa’da salgınlara neden olduktan sonra, 1971 ve 1993’te Florida’da ve 1971 ve 2002’de California’da sorunlar oluşturmuştur. Bu viruslar şu anda Mexico’da hala sirküle etmektedir. Genotip VI, 1960’larda ortaya çıkmış ve 1985’te genotip VII daha sık gözlenmeye başlayana dek salgınlar oluşturmuştur. Genotip VI, VIa-VIg arasında birçok altgruba sahiptir. VIb daha çok güvercinlerde bulunur. Genotip VII başlangıçta, 1990’larda Uzakdoğu’dan başlayarak Avrupa ve Asya’ya yayılan virüsleri içeren VIIa ve Uzak Doğu ve Güney Afrika virüslerini kapsayan VIIb alt tiplerini barındırmıştır. Bu iki VII alt-genotipine daha sonra Çin, Kazakistan ve Güney Afrilka’da VIIc, d ve e grupları, Afrika’daki VIIf, g, h genotipleri eklenmiştir. Genotip VIII 1960’lardan beri Güney Afrika’da mevcuttur ve Güneydoğu Asya’da dolaşmaya devam etmektedir. Genotip IX ile 1948’li yıllarda Çin’de ilk virülent bir salgın yaşanmış ve bu genotipin suşları yine Çin’de ara sıra izole edilebilmektedir. Genotip X virüsler 1969 ve 1981’de en üst düzeyde izole edilmişlerdir. Tüm epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarına baktığımızda, birçok genotipin aynı anda dolaşım gösterebildiğini söyleyebiliriz. 1989’dan beri Genbanka verisi girilmeyen Genotip IV haricindeki tüm genotiplerin günümüzde hala mevcut olduğu görülmektedir.
NEWCASTLE HASTALIĞINDA İMMUNİTE VE AŞILAMA
Aşılama birçok enfeksiyöz kanatlı hastalıklarında olduğu gibi ND’da da korunmanın kaçınılmaz ana unsurudur. Tabi ki hastalıkla mücadelede genel kapsamda biyogüvenliğin son derece önemli olduğunu söylemek kaçınılmazdır. Ancak kümes düşünüldüğünde, aşılama bireylerde ve dolayısıyla sürüde özgün ve kaliteli bir immun düzeyin oluşumu ile klinik hastalığın en aza indirgenmesi açısından majör bir gerekliliktir. ND aşılaması sonrası tavuklar, aşının tipine bağlı olarak hücresel ve/veya humoral immunite ile birlikte uyarılır. Hastalıktan korunmada en önemli etkin immunite elemanı spesifik antikorlardır. Antikorlar aşılı anaçlardan pasif olarak yumurta yoluyla kazanılan maternal antikorlar olabilir veya aşı ile aktif olarak üretilmiş olabilirler.
Aşılama yollarının etki şekilleri
Pasif şekilde yumurta yoluyla (maternal olarak) anaçlardan civcivlerin kazandığı NDV-antikor izotipleri IgY’dir. Aktif olarak üretilen (yani ya bir enfeksiyon yaşanırken, ya da aşılama sonrası) antikorlar ilkin IgM tipindeyken 1-2 gün içinde IgY üretimine dönüşüm olur ve sistemik olarak kan dolaşımında aylar ve yıllarca gözlenir. IgY tavuklarda, memelilerde ve insanlardaki IgG antikorunun yerindedir. Subkutan veya kas içi uygulanan inaktif aşılamalar sonrası durum bu şekildedir. Canlı aşılar ise genellikle parenteral uygulanmazlar. Bunlar hastalığın etkeninin hedef giriş dokusuna verilirler. NDV’unun giriş bölgeleri göz-konjuktiva, trachea ve akciğerler ve sindirim kanalı olduğu için, ND canlı aşıları bu dokulara sprey, aerosol, göze damlatma ve içme suyuna uygulama tarzında verilirler. Aşı NDV’ları bu dokuların epitellerinde replike olarak submukozadaki ilgili immünolojik dokulara aktarılırlar. Barsak submukozasında GALT, Trakea submukozasında (TALT veya solunum yollarında genelolarak RALT) ve gözde (Harderian Gland)’da B lenfositleri tarafından IgA tipi antikorlar üretilerek, bunlar solunum ve sindirim mukoz membranları yüzeylerine verilirler. Bu IgA tipi antikorlar olası patojenik (hastalık oluşturan) NDV’larını bağlayarak mukozal hücrelerdeki kontağını önlerler (Virüs Nötralizasyon). IgA üretimi yanı sıra, bir süre sonra sistemik IgY üretimi de canlı aşı uygulamalarında sonra meydana gelir. Fakat canlı aşılarla kazanılan IgY miktarı (düzeyi) hiçbir zaman inaktif (ölü) aşıların uygulamasıyla kazanılan düzeye çıkamaz. Bununla beraber canlı aşı uygulamaları sonu, hücreye bağımlı immunite de indüklenir ve NDV-enfekte hücrelerin total olarak eliminasyonu hedeflenir. Ayrıca, canlı aşıların ve rekombinant canlı vektör aşılarının NDV’unun saçılımını azalttığı rapor edilmiştir. Bu aşıların uygulanması bundan dolayı, damızlıklar, yumurtacı tavuklar gibi uzun hayat süreçlerine sahip hayvanlar için fizibl gözükmektedir. İnaktif aşılar maternal antikorlardan etkilenmedikleri için civcivlerde çok erken dönemde uygulanabilirler. Yine inaktif aşıların yan etkileri bulunmamaktadır. Bu nedenle broyler tavukların kısa hayat süreçleri göz önünde bulundurulduğunda bu hayvanlarda kullanımları daha anlamlı ve bilimsel durmaktadır. Mycoplasmagallisepticum (MG) ve Mycoplasmasynoviae (MS) ile subklinik enfekte sürülere uygulandığında bu enfeksiyonların klinik şekle geçmesini sağlamaz. Buna karşın ND canlı aşılarının solunum sisteminde civcivlerin sağlık durumuna bağlı olarak yan etkileri bulunur. Sürüde yukarıda sözü geçen MG ve MS gibi subklinik enfeksiyon etkenleri varsa, ND canlı aşıları uygulması bu mevcut klinik solunum yolu hastalıklarını ortaya çıkarır. Bundan dolayı canlı aşılama yapılmadan önce MG ve MS subklinik enfeksiyonların sürülerde olmamasına özen gösterilmelidir.
Aşılama sonrası serolojik takibin önemi
Etkin bir ND aşılamasının yapıldığını anlamak için veya aşılamanın ne düzeyde bir etkinlik sağladığını gözlemek için serolojik takip şarttır. Serolojik takip sonucunda aşılamalardan sonra beklenen düzeyin üzerinde bir antikor miktarının yaratılmasıdır; buna protektif (koruyucu) antikor titresi denir. Serolojik takip aşılamalardan sonra genellikle Hemaglutinasyon Inhibisyon (HI) ve ELISA ile yapılır. Bazı durumlarda aşılamalardan etkin bir sonuç alınamayabilir. Bunun aşı ve aşılama metodundaki aksaklıklarla ilgisi olabileceği gibi, NDV’unun saha genotipleriyle, aşı genotiplerinin uygunluğu veya immunosupresif bazı etkenlerin mevcudiyeti gibi faktörlerle de bağlantısı olabilir. Ne olursa olsun serolojik takip aşılama sonrası toplam aşı işleminin etkinliğinin görüntülenmesi için kaçınılmazdır.
Humoral antikorların oluşumu ile korunmanın önemli olduğu ND gibi hastalıklarda antikor titresinin sürüde homojen (üniform) dağılımı (düşük CV değeri) ve hiperimmünizasyon dediğimiz normalin üstünde antikor titrelerinin oluşturulması bilhassa yüksek virulensli “Velojenik Viscerotropik yeni NDV” salgınlarının önlenmesinde kritik bir nokta olarak durmaktadır. Yerel suşların (genotip spesifik) inaktif aşıların kullanımı broyler sürülerinde bu bağlamda uygun bir alternatif olarak gözükmektedir. Yumurtacı sürüler ve damızlıklar için canlı aşılarla başlanan ve inaktif aşılarla booster şeklinde hiperimmünizasyon protokollleri hastalıktan korunma ve NDV’nun yayılmasının önlemine karşı en etkin metoddur.
Diğer taraftan inaktif aşılar önceden de değinildiği yüksek antikor titrelerine neden olur ve maternal antikorlar tarafından nötralize olmazlar. Çok yüksek antikor titrelerinin oluşumunu indükleyerek, kısa hayat süresine sahip broylerlerin kan serumlarında bulunan antikorlar, broylerler enfekte olsa dahi virüsün sistemik vücut dağılımını önlediği için klinik tablo gelişimini önlerler; hastalık semptomlarını ve lezyonlarını oluşamaz. Bu bağlamda, broylerlerde inaktif aşıların kullanımı ve aşı sonrası takiplerinin yapılması immünolojik perspektiften sahada şu anda ND salgınları veya sorunlarının üstesinden gelmenin en bilimsel seçeneği olduğu görüşündeyim.
Yorumlar.
Henüz buraya kimse yorum yapmamış.Yorum yapmak için aşağıdaki paneli kullanabilirsin.