Kanatlıların sessiz katili; stres
12 Mart 2019

Kontrol altına alınmayan stres, yetiştiriciliğinin çoğu aşamasında kanatlıları tehdit ederek verim düşüklüğüne ve kayıplara sebep olmaktadır.

Kanatlılar da tıpkı insanlar gibi stresi sevmez. Stresin kanatlı canlılarda immun sistem fonksiyonlarını yıprattığı ve kanatlı performansında düşüş şekillendirdiği bilinmektedir. Sırf bu nedenler bile stresin önlenmesi gerektiğini işaret etmektedir. Kanatlılarda stres, düşük performans ve genel duruma sebep olur ve semptomların erken fark edilmesi önemlidir. Stresi konu alan birçok yazı ve tartışma olsa da, halen bu karışık ve tam olarak anlaşılamamış konu, modern kanatlı işletmelerinin sorunudur. Stres, kanatlıların durumunu ve performansını sessizce tehdit eder. Stres altındaki kanatlılar normal dışında davranışlar sergiler ve bu davranışlar anlaşılmazsa, kayıpların yaşanması kaçınılmazdır.

Stres nedir?
Stres kelimesinin sözlük anlamı; sıkıntı, fazla enerji gereksiniminde hissedilen yük ve baskı’dır. Tüm yaşayanlar, tüm zamanlarda sınırlı kaynaklara sahip olmuşlardır. Bu kaynaklar canlıların zaman zaman onları tehdit eden ve değişen koşullara adapte olabilmelerini ve kendilerini düzenleyebilmelerini sağlar. Tavuklarda, hava koşulları, aşılama, gaga kesimi, yetersiz yaşam alanı gibi rahatsız edici koşullar, stresin ortaya çıkmasını sağlayan etkenler olarak bilinmektedir. Bu stres faktörlerinin az olması, hızla düzeltilmesi veya tolere edilebilir sınırlarda olması durumunda hayvanlar veya kuşlar rezervlerini kullanmaya yönelirler ve kendilerini bu zor duruma adapte etmeye çalışarak, küçük bir zararla veya hiç zararsız olarak durumu kurtarırlar. Bu durum, kanatlıda ciddi kimyasal ve fizyolojik değişimler gözlenmeye başlandığında daha şiddetli ve geri dönüşümsüz bir hal alır. Sonuç immun sistemin baskılanması, kanatlının zayıflaması ve yüksek FCR ve yumurta üretiminde düşüş şeklinde gerçekleşir.

Stresin mekanizması
Bir organizmanın çeşitli düzenleyici kontrol sistemleri ve değişebilen davranış programları mevcuttur. Organizma bu mekanizmalarla çeşitli etkilere karşı koyabilme veya uyum sağlayabilme yeteneği kazanır. Bu olaylar organizmanın adaptasyon mekanizması ile gerçekleşir. Adaptasyonu sağlamakla görevli olan mekanizmalar, her zaman fizyolojik dengeyi koruyamayabilir. Stres etmenleri ile organizmanın savunma reaksiyonları arasındaki karşılıklı etkileşim stres olarak tanımlanabilmektedir.
Strese karşı vücudun verdiği cevap, vücudun iç dengesini tehlikeye sokan stres etmeninin merkezi sinir sistemi tarafından algılanmasıyla başlar. Bu cevap; alarm, adaptasyon ve tükenme devresi olmak üzere 3 bölümde incelenebilir. Alarm aşamasında merkezi sinir sistemi ve adrenal medulla aktif görev almaktadır. Stres etmeni organizmada ilk olarak sinirsel-hormonal olaylar serisini başlatmaktadır. Bu sinirsel uyarı hipotalamusa ulaşmakta ve sinirsel-hormonal faktöre çevrilmektedir. Hipotalamusdan salgılanan kortikotropin salgılatıcı faktör (CRF), hipofizeal portal damar sistemi aracılığı ile ön hipofizi uyarmakta, buradan adrenokortikotropin (ACTH) hormonu salgılanması sağlanmaktadır. Salgılanan ACTH, dolaşım yolu ile adrenal bezlere ulaşır ve glikokortikoidlerin salgılanmasını artırır. Bu aşamaların yeterli düzeye gelmesi belirli bir süre gerektirdiğinden çevredeki stres etmenleri ile karşılaşıldığında vücuttaki ilk cevap, uyum göstermektense savaşmak şeklinde olmaktadır. Bu durum bazı araştırıcılar tarafından ‘savaş ya da kaç’ mekanizması olarak adlandırılır. Bu cevap, adrenal medulladan adrenalin veya noradrenalinin ani bir şekilde salınımı ile düzenlenmekte ve enerji üretiminde artma ile sonuçlanmaktadır. Sinir sisteminin uyarılara cevap verebilmesi için enerji üretiminin artırılması gerekmektedir. Nörojenik aminler enerji reaksiyonlarında etkili olan hepatik adenilsiklaz enzimini aktive ederek, karaciğerde gerçekleşen glikojenin glikoza dönüşmesi olayını gerçekleştirirler. Stresin alarm aşamasında hipokloremi oluşmakta ve kan yoğunluğunda artış şekillenmektedir. Adrenal medulladan salınan adrenalin ve sempatik sinir uçlarından salınan noradrenalin aracılığı ile kalp atım hızı, kan basıncı ve solunum hızında artış yaşanmakta, kandaki şeker seviyesinde ise ani bir yükselme görülmektedir. Alarm reaksiyonlarını ortaya çıkaran stres etmeninin etkisinin uzun sürmesi, organizma adaptasyon devresine girer. ACTH’nın hipofiz ön lobundan salınımı ile kanatlılarda önemli bir steroid olan kortikosteronun üretimi artar. Timus, dalak ve periferal lenf düğümlerinde küçülme şekillenir, hipofiz lobu büyür ve adrenal bezlerin ağırlıklarında artma gözlenir. Dolaşımda gezinen lenfositlerin sayısında düşüş gözlenirken, heterofillerin sayısında artış yaşanır.
Adrenal kortekste oluşan glikokortikoidler; adrenal medullaya geçerek feniletolamin-N-metil transferaz enzimini aktive eder. Bu enzim, noradrenalinin adrenaline dönüşümünü düzenler. Adrenal korteksin sürekli uyarılması kortikosteroidlerin dolaşımda sürekli yüksek konsantrasyonda kalmasını sağlayarak, kardiyovasküler ve gastrointestinal hastalıklar ile hiperkolesterolemi, metabolik bozukluklar ve immunolojik fonksiyonlarda değişikliklere neden olur. Bu durum yangısal olayları baskılamakta, lenfositlere bağlı savunma reaksiyonlarını yavaşlatmakta ve antikor üretimini engellemektedir. Bağışıklık gücündeki etkiler, genetik faktörler ile yemden büyük oranda etkilenir. Glikokortikoidlerin sürekli salınması organizmanın kondüsyonunu bozar. Bu durum protein yıkımı, yağlanmanın artması ve hiperglisemi gibi metabolik bozukluklar şeklinde ortaya çıkar. Hastalıklara karşı duyarlılığın artması entansif kümes sistemlerinde oldukça önemlidir. Stres etmeninin etkisi devam ederse organizma son devre olan tükenme devresine girer ve ölüm şekillenir.

Tetikleyici kimyasal reaksiyonlar
Kanatlının genel durumuna müdahale eden tüm faktörlere stres etkenleri denir ve kanatlının bu etkenlerle mücadele etmesi stresin oluşmasını sağlar. Stres kelimesinin kendileri için ne anlama geldiğini tek kelimeyle açıklamaları istenen bir grup insan; tansiyon, agrasiflik, üzüntü, korku, belirsizlik, sorun, tehdit, rahatsızlık, baskı, zorluk, efor ve mücadele gibi tanımlarda bulunmuştur. Elbette ki bu tanımlamalar insanlara özgüdür, tam olarak açıklayıcı değildir ve bilimsel değerlendirmeleri içermemektedir. Ancak günümüzde uzmanlar; deri problemleri, peptik ülser, kalp hastalıkları gibi çoğu rahatsızlığı stresin vücutta meydana getirdiği kimyasal ve fiziksel değişimlere bağlamaktadır. Bu bilgiler insan sağlığına ışık tutsa da, hayvanlar için de durum farklı değildir. İnek ve köpek gibi büyük boyuttaki hayvanlar, stresi ve stresten kaynaklanan davranışları daha belirgin olarak yaşarlar.
Tavuklar korku, şok, rahatsızlık, yoksunluk, ağrı ve daha nice negatif uyarımların etkisi altında olabilir. Sonuç olarak onların hayatta kalmak için duruma verdikleri cevap negatif olur. Bu da bir kümeste çeşitli yollarla tecrübe edilebilinecek ve düşük performans doğuran bir durumdur.

Büyük boyuttaki hayvanlar, stresi ve stresten kaynaklanan davranışları daha belirgin olarak yaşarken, kanatlılarda stresin etkileri gizli seyreder.

Tavuklar yumurta makinasından ibaret değiller
Çoğu zaman tavukları küçümseriz ve onların ağrılarının ve duygularının olmadığı yanılgısına düşeriz. Ancak doğrusu diğer hayvanlar gibi tavukların da mükemmel şekilde dizayn edilmiş fiziksel duyularının olduğudur. Ne yazık ki onlar insanların düşünme gücüne, sebep- sonuç ilişkisi kurma yeteneğine ve geleceği öngörme yetenekleri ile donatılmamışlardır. Bu sebeple, onlar hayatlarını koruma altına almak için yapılan aşılama ve gaga kesme gibi prosedürlere razı gelmek ve kabullenmek durumunda kalırlar. Onların hayatta kalmasını sağlayan fiziksel ve kimyasal işlemler vardır. Bu işlemlerde görev almak üzere adrenal bezden salgılanan steroid bir hormon olan kortikosteronun salgılanması, hayatta kalmayı ve zorluklarla mücadele etmeyi sağlar.

Stresin çeşitleri
Pratik olarak, önlenebilir stres ve kaçınılmaz stres olarak bir ayrım yapabiliriz ki bunlar kanatlı yetiştiriciliğinin, aşılama, gaga kesimi, tartım ve yer değiştirme amaçlı ele alınma, yüksek üretim, hızlı büyüme oranı gibi gerekliliklerini ve aşırı kalabalıkta yetiştirme, şiddete maruz bırakma, yanış havalandırma gibi yanlış yönetim şartları olan gereksiz ve önlenebilir etkenleri içerir. İyi idare uygulamaları ile her türlü önlenebilir stresler yok edilebilir ve kaçınılmaz olanlar ise azaltılabilir.

Stres tavuklara ne yapar?
Kortikosteron hormonu, kanatlının vücudu ‘uç ya da savaş’ sendromundayken, adrenal bezlerden salgılanır. Bu kesinlikle kanatlının stresle savaşmasına yardım eder, ancak bunun da bedeli ağır olur. Kanatlı stres altındayken, kan glukoz değeri artarak, karaciğer ve kaslardaki depo şeker olan glikojen tükenir. Solunum sayısı düzensizleşir. Bu hormon aynı zamanda barsaklarda pH seviyesinin değişmesi gibi kimyasal değişiklikler yaratarak, barsak mikroflorasının dengesini bozar.
Değişimlerin sonucunda farklı türlerde bakterilerin ve mantarların üremesine uygun ortam yaratılmış olur. Arkasından gastrointestinal hastalıklar gelebilir. Bazı çalışmalar stres hormonunun vücuttaki serbest radikallerin formülasyonlarını ve miktarlarını değiştirdiğini göstermiştir. Serbest radikaller, sistemde üretilen ve aşırı yıkıcı olabilen maddelerdir. Vücutta oksijenle aktif olurlar ve onun kaynağını azaltırlar. Bunlara ek olarak, vücudun normal işleyişine karşı gelecek olumsuzluklara sebep olurlar. Stres embriyonun gelişmesinde dahi harabiyete neden olur ve bu stres hormonu birkaç hayati sistemi deprese ederek, üretimi düşürür. Kanatlılar; idare, büyüme, çevresel değişimlere ayak uydurma, savunma sistemi ve üreme için gerekli besin maddelerini almalıdır. Stres altındalarken, sağlık, büyüme, üreme ve diğer hayati fonksiyonların sürdürülmesi için, bu kaynakların enerji ve protein bakımından tekrar düzenlenmesi gerekmektedir.
Kanatlılarda üreme gibi büyüme etkenleri, stres altında düşüşe geçer. İtlaf ve ölümlerin oranı artar. İmmun sistemin baskılanmasıyla, viral, bakteriyel, protozoan ve fungal enfeksiyonlar stres sendromunun şekillenmesine neden olur. Stres periyodunda metabolik fonksiyonlarda düşüş şekillenir. Daha çok stresin insanlardaki etkilerini bilsek de benzer etkileri kanatlıları da kapsayan tüm hayvanlar gösterir. Kesim öncesi strese maruz kalan hayvanların etlerinde de düşük kalite gözlenmektedir. Sonuçta stres yetiştirilen kanatlıları birçok bakımdan olumsuz yönde etkilemektedir.

Stresle başa çıkma yolları
1. Çiftlik yöneticisi için en önemli zorunluluk, stres yaşandığında ve yaşanacağı bilindiğinde önlemek için girişimlerde bulunmaktır. Gerekli ve doğal süreçler bile olsa tavuklar elleneceğinde veya onlar için zor bir durumla karşılaşacaklarında bu durumu iyi planlamak gerekir. Yapılacak uygulama her ne olursa olsun, kanatlılar için refah ve rahatlık ön planda tutulmalıdır.
2. Stresin, anormal tüy yapısı, ektoparazit yokluğunda tüy yolma, kanibalizm gibi işaretlerini hızla farketmek önem taşır. Yumurtacı tavuklarda da stres altında yumurtlamanın gecikmesi gözlenir. Bunun nedeni tavukların yumurtalarını saklama içgüdüsüdür. Stres altında yumurta kabuğu renginde soluklaşma gözlenebilir. Bu yumurtalar ile normal yumurtalar karşılaştırıldığında kuluçkalanmalarında düşüş gözlenebilir.
3. Günümüzde çeşitli terapötik formülasyonlar olduğundan, iyi idarede kümes için en doğru olanın seçilmesi gerekir. Çiftliklerde stresle savaşmada vitamin, mineral ve bitkisel formülasyonlar iyi bilinmelidir.

Kanatlı işletmeciliğinde öncelikle ticaret dikkate alındığında, bunun insancıl yöntemlerle dengelenmesi gerekir. Hayvan refahı bazı ülkelerde, hayvanların ve kanatlıların önlenebilir ağrılarının ve streslerinin azaltılması amacıyla yasalarla kontrol altına alınmıştır. Yasalarla kontrol altına alınmamış ülkelerde bile, kanatlı üretiminin kalitesi ve işin sürdürülebilmesi için hayvan refahına dikkat edilmelidir. Tüm canlılarda olduğu gibi kanatlıların da performansı, sağlığına ve refahına bağlıdır. Kanatlıları zora sokacak herhangi bir etkenden doğan stres, kontrol altına alınmadığında işletmenin sessiz katili haline gelebilir.

Yorumlar.
    Henüz buraya kimse yorum yapmamış.Yorum yapmak için aşağıdaki paneli kullanabilirsin.
Yorum Yap.